18.10.11

O

ben onu hep özlüyordum… o bunu bilmiyordu… onun gözyaşlarını döktüğümü hissederdim bazen... yağmuru beklerdim... o sabahtan bahsetsin diye... son bir sigara yakardım her seferinde... paketimizde kalan son sigarayı... hiç bitmeyecekmiş gibi içerdim gitmesin diye… yolları uzatırdım sesini daha çok tanımak için… kızardı belki ama hoşuna giderdi… üzerim seni derdi… beni üzmesini isterdim sırf aramızdaki yollar kısalsın diye… beni her üzüşü ona çıkan yolun sonundaki aydınlıktı… bana alışmıştı… beni üzmeye alışmıştı…
ben onu yine özlüyordum… Ve onu nasıl özlediğimi bir tek o bilmiyordu... Aynı akşamlara uyanıp, aynı şişede kayboluyorduk… melodilerimiz, esintilerimiz birdi… Bir kitapta ayni bölümlerden etkilenip ayni yerlere işaret koyuyorduk... Ama ayni hayat ters yönlere savurup duruyordu bizi... O başka masalların resimleri olmayı, kendi masalının kahramanı olmaya tercih ederdi hep... Bu yüzdendi, yasam çizgimizin kısa olusu... Ayni denizi içip, ayni kayalıklarda üstümüzün kirlenmesinden korkuyorduk... ikimiz de biliyorduk... Ne çocuktuk kıyafetlerle suya atlayacak cesareti olan, ne de büyümüştük kurulanamamaktan korkacak kadar... öyle arada, öyle ip üzerinde kalmıştık ki, geri geri gidiyorduk her birbirimize koşuşumuzda... hep yanlış yerlerde bekliyorduk birbirimizi... şimdi o, hiç gelmemiş gibi gidiyordu… ve onu ne kadar özlediğimi bilmiyordu…
Bir dua ezberledim bugünlerde... iyi mi kötü mü bilmediğim bir dua... Onu anlatan, ona yakışan, o kokan, ondan bir parça olan ve onsuz başlayan... sırf o gelsin diye… sırf onu ne kadar özlediğimi hissetsin diye…

19.10.2011
İpek sindelışık

Hiç yorum yok: