28.10.11

ŞEREFİNE...

basit bir gece sadece…
her zamankinden…
yarım kalmış o şişeden dubleler…
hiç gelmemişliğinin şerefine…
birlikte içmeyişlerimize kalksın kadehler…
tıpkı içmeyişlerimiz gibi kimse de tanık olmasın buna…
hiç bakmamış ol gözlerimin içine… hiç konuşmamış, yalan söylememiş ol…
ağzından dökülebilen en derin sözcük yalanmış diye kazınmasın hafızama…
o kadehlerde boğulmamış olsun bıraktıkların…
hiç alışmamışlığına içelim bu gece… değmemiş ol yüreğime…
sinmemiş olsun kokun ruhuma…
hiçbir parçan kalmamış, hiçbir parçam kalmamış olsun…
 aynaya baktığımda, kaç defa öldüğümü vurmamış olsun yüzüme, senden kalan hüzün
ölelim şerefine sevememişliğinin, yetinememişliğinin…
senden hiçbir an kalmamış olsun…
kendimi gittiğine değil, hiç gelmediğine inandırayım…
böylece ne rakıda izi olur dudaklarının, ne de bardağın kenarındaki lekeyi görür gözlerim…

29.10.11
İpek sindelışık

18.10.11

O

ben onu hep özlüyordum… o bunu bilmiyordu… onun gözyaşlarını döktüğümü hissederdim bazen... yağmuru beklerdim... o sabahtan bahsetsin diye... son bir sigara yakardım her seferinde... paketimizde kalan son sigarayı... hiç bitmeyecekmiş gibi içerdim gitmesin diye… yolları uzatırdım sesini daha çok tanımak için… kızardı belki ama hoşuna giderdi… üzerim seni derdi… beni üzmesini isterdim sırf aramızdaki yollar kısalsın diye… beni her üzüşü ona çıkan yolun sonundaki aydınlıktı… bana alışmıştı… beni üzmeye alışmıştı…
ben onu yine özlüyordum… Ve onu nasıl özlediğimi bir tek o bilmiyordu... Aynı akşamlara uyanıp, aynı şişede kayboluyorduk… melodilerimiz, esintilerimiz birdi… Bir kitapta ayni bölümlerden etkilenip ayni yerlere işaret koyuyorduk... Ama ayni hayat ters yönlere savurup duruyordu bizi... O başka masalların resimleri olmayı, kendi masalının kahramanı olmaya tercih ederdi hep... Bu yüzdendi, yasam çizgimizin kısa olusu... Ayni denizi içip, ayni kayalıklarda üstümüzün kirlenmesinden korkuyorduk... ikimiz de biliyorduk... Ne çocuktuk kıyafetlerle suya atlayacak cesareti olan, ne de büyümüştük kurulanamamaktan korkacak kadar... öyle arada, öyle ip üzerinde kalmıştık ki, geri geri gidiyorduk her birbirimize koşuşumuzda... hep yanlış yerlerde bekliyorduk birbirimizi... şimdi o, hiç gelmemiş gibi gidiyordu… ve onu ne kadar özlediğimi bilmiyordu…
Bir dua ezberledim bugünlerde... iyi mi kötü mü bilmediğim bir dua... Onu anlatan, ona yakışan, o kokan, ondan bir parça olan ve onsuz başlayan... sırf o gelsin diye… sırf onu ne kadar özlediğimi hissetsin diye…

19.10.2011
İpek sindelışık

5.10.11

GİDERKEN...

Beni sevmeyi beceremedin…
Kimbilir… Sevmek istemedin belki de…
Biliyor musun sevgilim?
Sırf senin yerine de sevebilmek için bizi, kendimden vazgeçebilirdim…
O kadar bekledim, o kadar gözledim ki gelişini, senden başka yer bilmez oldu sessizliğim…
Dua etmeyi öğrendim…
Dalıp dalıp uzaklara gitmeyi…
Bastığın yerlerden yürümeyi…
Seni ararken, kendimi kaybetmeyi…
Sessiz durup kan ağlarken içim, yalandan gülümsemeyi…
Sana cümleler verdim bakmadan yüzlerine geri çevirdiğin…
Ağlattın, sildin sayfalardan…
Kırdın kalemimi…
Satır satır vazgeçtin…
Bazen tamamen gittiğini sanırken, geçerken uğrayışların oldu…
Kısaydı bu ugramalar… Bir parmak an çalmaktı aşkıma…
Bir görünüp bir kaybolmalarındı…
Kabullenmedin… Öğrenemedin…
Bir köşesinde durmama izin verdiğin hayatından gitmeliydim…
Sen beni itip dururken o en bilinmez yerlerine, ben senin bir soluk alıp verişin kadardım…
Öyle küçülmüş, öyle yok olmuş…
Yalnızlığımdın artık, en “sen”siz, en “ses”siz…
Bir “her şey”den vazgeçişe ihtiyaç vardı…
Çünkü, senin gitmiş aşklara yazılmış hediyelerin, benimse giderken sana miras bırakacağım cümlelerim vardı…

3.10.11

BİR DİNLENME...

Gitmelerin gelmelerinden hep daha çok oldu bana. Ben senin bende dinlenmelerini sevdim.  Koşup giderken başka başka sevdalara, suçlu bir bakış bırakırdın ardından merak etme döneceğim diyen. O bakışla avunurdu bekleyişlerim, bir dahaki bana kaçışlarını seyrederken. Günler, haftalar, belki de aylar sürerdi dönüşlerin. Beklerdim yorulmanı büyük bir aşkla, kimseye teslim etmeden gözlerimi. Uzun uzun dalıp gittiğim yollar geri getirirdi seni bana bir yerlerden eninde sonunda.
Gelirdin bir zaman sonra…
Dinlenirdin bende, gecelerce yolculuk yapmış gemiler gibi. Tüm günahlarından uzak olurdun, şefkatimle sarmalarken yaralarını. Aldığın bütün yaraların üzerini örterdim kendi özlemlerimle. Tek bir neden olmadan hiçbir soru sormadan bakardım saatlerce günahlarına. Kendi günahımmış gibi, kendi yaralanmalarımmış gibi sahiplenirdim…
Hiçbir şey beklemezdim… Sormadan, konuşmadan sessizce bakardım sana. Bu sessizlikti dinlendiren belki de seni… Sarılırdın dinlenirken, korurdun beni, bilirmişsin gibi sen yokken hissettiklerimi. Kısa bir zaman dilimiydi bu dinlenmeler, bilirdim tekrar gideceğini. Tadını çıkarırdım senli saniyelerin benli bensiz. Ben olmazdı bir zaman sonra, sen olurduk ikimiz de… O kadar özlerdim ki seni, gideceğini unutur, kendimi hazırlamazdım senden kalacak yaralarıma. Saatler sürerdi varlığın; haftalar, aylar süren yokluğunun yanında.
Ve yine giderdin. Dinlenirdin ve yola koyulurdun yeniden… İstemiyormuş, ama mecburmuş gibi… Gidecek ama dönmeyecekmiş gibi… Dinlenmiş ama yorulmak istermiş gibi… Ve giderdin…
Yoktun çoğu zaman… Gitmelerine alışmıştı sevinçlerim… Ne gitmelerini, ne de gelmelerini… ben senin, bende dinlenmelerini sevdim…
O kadar dinlendin ki bende, ve o kadar sevdim ki seni… Sonu belli olmayan bir yolda kayboldu artık ümitlerim. Yaralarını saramayacak ve günahlarını kaldıramayacak kadar güçsüz şimdi ellerim. Koşarak geldiğim sana çıkan yoldan, tökezleyerek dönüyorum şimdi, tek başına ve çaresiz...
Dedim ya sevgili, ben senin bende dinlenmelerini sevdim.  Şimdi yorgun bedenim.